10 Temmuz 2009

transdisipliner

bu aralar doktor muhabbetlerine ve sağlık sektörü geyiklerine fazla girdim. hatta arada sinirim de fazla bozuldu. yazayım da kurtulayım:

sağlık sistemi bunca kötüyse, bu herşey gibi bir zihniyet sorunundan kaynaklansa gerek. doktorlar hastalarını büyük bir rahatlıkla cehalet ve pislikle suçlayabiliyor, onları müşteri olarak görebiliyorsa, bu formasyonlarındaki noksandan, tıbbi ilkelerini içselleştirmelerini sağlayacak bir etik/felsefi çerçeve geliştirmelerine olanak tanınmamış olmaslarındandır diyelim.
malum, toplum hayatına bilinçli olarak karışma ve müdahale etme zamanı geldiğinde, başarı için her yolun mübah olduğuna dair genel bir kanaatten öte hiç bir etiğin belletilmemiş olduğu bir eğitim sürecinden geçiyor milyonlar. dahası, bu eğitimi yaratan, sürdüren ve mümkün kılan bir kültürle çevrelenmiş ve bu kültürün bir parçası olmuş vaziyette.

nüfusunun önemli bir bölümünün açlık sınırında yaşadığı bir ülkede, beşeri bilimlere, transdisipliner eğitime, felsefe kürsülerinin geliştirilmesine, ilahiyat fakültelerinin diğer bölümlerle entegrasyonundan falan dem vurmak, kimisine hariçten gazel okumak gibi gelir; normaldir. ancak aynı memleketin nüfusunun bir diğer bölümü bir eli yağda bir eli balda bir hayat sürüyor -ve buna rağmen mutlu olamıyorsa- işte orada beşeri bilimler ile; temel eğitim falan bir yana, profesyonel eğitim sürecinde transdisipliner unsurların yokluğunun ciddi bir etkisi var demektir.

şu nüansı da belirteyim; mohaç zaferi ve zigana geçidi'ni toplam dört beş sene okuyacağımıza, biraz felsefe falan öğrenseydik demiyorum; üniversite çağına gelindiğinde herkese antropoloji ve sosyolojiyle haşır neşir olma imkanı tanınabilse diyorum. küçükken zaten ha mohaç'ı ezberlemişsin ha kant'ı. o zamanlar yapılabilecek tek şey daha fazla oyun oynamak olsa gerek.

daldan dala atlayasım varmış.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

başka bloglar: eş dost tanıdık ve sevgi saygı çerçevesi