07 Ocak 2010

hem öyle hem böyle

2009'da kaçırdığım albümleri yılsonu listeleri sayesinde yakalamaya çalıştım. neyse ki pitchfork, zevklerimiz uyuşmasa da, yargılarından neyi beğenip neyi beğenmeyeceğimi çok şık biçimde çıkartabildiğim bir dile sahip. bat for lashes'ın two suns'ı gerçekten şahane. grizzly bear'in çok umutla beklediğim veckatimest'inde iş yok, keza antony and the johnsons'ın the crying light'ında da. bibio'nun ambivalence avenue'sü ise pek güzel bir sürpriz.

zizek'in pervert's guide to cinema'sını da, moore'un sicko'sunu da yeni izledim. çağımızda truth teller olma iddiasında bulunmak için niçin göbek gerekiyor, bunu çözmeye çalıştım.

fatih akın soul kitchen'da muhtemelen farkında olmadan, sarışın, sıska alman-almanlara karşı feci bir ayrımcılık yapmış, hepsini pek bir kötü kötü göstermiş. aman diyeyim. akın'ın karnivalesk diline bile böyle bir dışlayıcılık yerleşmişse, iyiye gitmiyoruz.

2009'un son gününde jasper'i hamama götürdüm, hem 2010'a ben de tertemiz girerim dedim. ama sadece girmek 50 tl olunca, kese mese yaptırmadan bi ıslanıp çıktım. yine de en temiz girdiğim sene 2010'dur herhalde.

çatalca'da, istanbul'da, memlekette her şey bildiğimiz gibi. nişanyan'ın şu meşhur yazısına tekrar denk geldim. özellikle son cümlesini hatırladığım iyi oldu, ne de olsa en az 1,5 sene yurt sathındayım:
"En önemlisi şu: bu memlekette öyle güvercin tedirginliğiyle yaşamaya gelmez. Köpek gördün mü değnekle üstüne yürüyeceksin."

çatalca'da değişen birşey yok dedim, ama saatçı mustafa'yı yeni tanıdım. saatçı, anahtarcı ve dövmeci. çarşının ortasında. dükkanın yanındaki kuruyemişçi bir de üstteki apartman onunmuş. kendisi harleyci ve rockçı. müzisyen. çılgın apaçi olarak cümle alem tarafından tanınıyor. hafta içi çatalca'da robot hayatı yaşıyor, hafta sonu ver elini taksim, ortaköy, bebek, nişantaşı, kadıköy. belki kendisini oralarda upuzun pançoları, yüzük yüzük parmakları, geniş şapkaları ve makyajlı suratıyla görmüşsünüzdür. ortaköy'deki hakan'dan bahsetmiyorum, o mustafa abi'nin eline su dökemez. içinde bulunduğum yirmi dakika boyunca bir de anladım ki, kendisinin dövmeci dükkanı, çatalcalı ve tepecikli gençlerin alternatif turkish subculture'ına açılan dehlizi. mustafa abi'nin dükkanında aradıkları soluğu bulamazlarsa otobüse binip avcılar'a kadar gitmeleri gerekiyor, ki bu da üç lira demek, az değil.

zaytung çok iyi geldi, geç keşfettiğime hayıflandım. özellikle en çok şuna güldüm. zamanında bir de snıf...! vardı, bilmem hatırlayan çıkar mı?

aşure mevsimi hepimize hayırlı olsun.

3 yorum:

  1. abi en başta hoşgeldin en yakın zamanda görüşelim
    ama kafana da osuriim açtım zaytung'u bütün günüm baltalandı :)

    YanıtlaSil
  2. snıf'ı ben hatırlıyorum.. sessizlik olmuş niyeyse, bozayım..

    YanıtlaSil
  3. ahhahahha :)
    çok çok teşekkür.

    YanıtlaSil

başka bloglar: eş dost tanıdık ve sevgi saygı çerçevesi