26 Ocak 2010

çok ıvır zıvır

evvelden bahsettiğim alman yazarları almanca'dan okuyayım derken hiç okumama alışkanlığımı nispeten yenerek hesse okumaya başladım ve yine salaklığıma yandım. ne güzel kitaplarmış öyle, hele kamuran şipal çevirisiyle yayınlananlar. kısa romanı knulp ise tam aradığım şeymiş.

avatar'ın görüntülerine çenem düştü, hikayesine burnum kıvrıldı. ona gitmeden evvel yüzüklerin efendisi'nin üçünün de extended versionlarını seyrettiğimden, avatar da işte bu kadarmış dedim. hikayedeki alegori ise bir çeşit pop-antropoloji ürünü herhalde, her şeyin pop'u gibi hem iyi hem çok kötü.

yasemin mori'ye gittik babylon'da, şahaneydi. david aşık oldu yasemin'e, gitti sahnenin dibine girdi. sanırım nil orhan veli'yse, yasemin de turgut uyar'dır.

garajistanbul'da kassas'a gittim, bir daha da garajistanbul'a gitmem.

kar çamur demeyip işsanat'taki balkan naci sergisine gittim, büyük hayalkırıklığı oldu. ama karşı sanat'taki yemek'te hoş işler var.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

başka bloglar: eş dost tanıdık ve sevgi saygı çerçevesi