27 Ağustos 2009

Dur Bir Mola Ver

Kuzeybatı Pasifik'in Haida Kızılderililerinde "şiir yazmak" için kullanılan fiille "nefes almak" için kullanılan fiil aynıdır.

Amanda, etnik bilgilere dair bu tür sevimli ayrıntılardan büyük keyif alırdı. Bu bilgiyi öğrendikten sonra artık her nefesini sanki şiir yazıyormuşçasına ayarlamaya çalışacağına yemin etti. Sözünün eriydi, yeni nefes alma şekli kişisel cazibesinin ambarına katkıda bulundu.

Bir seferinde, özellikle güç isteyen bir kıtayı içine çekerken yanında salak sepelek dolanan bir kanatlı böceği yuttu. "Ne berbat bir kafiye," diye öğürdü. "Galiba düzyazıya geri döneceğim." (s. 172)

"Hayatını tehlikeye attın, peki ama başka neyi tehlikeye atmayı göze aldın bugüne kadar? Hoşnutsuzluğu göze aldın mı hiç? Ekonomik güvenliği tehlikeye atmayı göze aldın mı? Bir inancı tehlikeye atmayı göze aldın mı? İnsanın hayatını tehlikeye atmayı göze almasını özellikle cesur bir davranış olarak görmüyorum. Ne olur yani, hayatını kaybeder, kahramanların cennetine gider, orada sonsuza dek bir elin yağda bir elin balda yaşarsın. Öyle değil mi? Mükafatını alırsın, yaptıklarının dünyevi sonuçlarına katlanmazsın. Buna cesaret denmez. Gerçek cesaret, onsuz yapamayacağın bir şeyi tehlikeye atmayı göze almaktır, gerçek cesaret insanı düşüncelerini yeniden gözden geçirmeye, değişimin güçlüklerine katlanmaya ve bilincini genişletmeye zorlayabilecek bir şeydir. Gerçek cesaret, insanın basmakalıp inançlarını tehlikeye atmayı göze almasıdır." (s. 253)

kütüphanede dolanırken rastgele çektim. dört sene evvel altını çizdiğim iki paragraf; Tom Robbins'in Dur Bir Mola Ver'inden (ayrıntı, 1997, çev.: Fatma Taşkent)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

başka bloglar: eş dost tanıdık ve sevgi saygı çerçevesi