28 Mart 2009

merkez



fotoğraf benim çatalca'daki odamdan çekildi. önünüzdeki, mimar sinan'ın minör eserlerinden sevimli bir cami. arkasında, ıstranca dağları'nın doğu ucundaki, baharda silme erguvanların açtığı, çatalca'nın yeşil bayırı.
tozlu ve gürültülü çarşısında kafanızı kaldırıp yemyeşil yamaçlara baktığınızda, ya da ferhatpaşa caddesi'nin dağın dibinde nasıl da kıvrıla kıvrıla ilerlediğini fark ettiğinizde, ha bir de topuklu çeşmesi'ne falan gittiğinizde; çatalca'nın eski güzelliğini anarken hayıflananlara hak vermekten kendinizi alamazsınız. neyse, bundan bahsetmeyecektim...
gördüğünüz gibi, o cami ile dağ arasında başka bir bina daha bulunuyor: milli eğitim bakanlığı özel tçtyd(?!) ferhatpaşa erkek öğrenci yurdu. sanırım inşaatı 50'li yıllarda başlamış, sonra da işte büyümüş de büyümüş. diyeceğim o ki, bu yurt, türkiye'de "merkez" düşüncenin çok belirgin biçimde ifade bulduğu bir bina. onyıllardır toplum hayatımızı şekillendiren yaklaşım, o köşegen vasisdaslarıyla falan, tam da bu ilginç yapıya benziyor.
yok, uzun uzun anlatamayacağım. sinirlendim yine.

21 Mart 2009

seçim loto

bu blogun sadık takipçileri,

seçimler yaklaşıyor; vazgeçilmez eğlencemiz seçim loto, yeni formatıyla yine karşınızda!

önceki seçimlerde elden ele kağıt dolaştırarak oynattığım bu eşsiz oyunu, yurtdışında olmam sebebiyle blog üzerinden gerçekleştirmeye karar verdim. lise sondayken ilk defa oy kullanacağımız genel seçimlerden önce oynadığımız lotoda, ali rıza nereden duymuşsa, bbp bu sene çok yüksek oy alacak diye tutturmuş, iddiaya falan girmiş, sonra da iddiayı ve lotoyu kazanmak uğruna gidip bbp'ye oy vermişti. saçmalık işte; bakın bu sene böyle şeyler olmasın!

kurallar şöyle: bu mesaja yorum yazarak iki kupon birden dolduracak, bu iki kuponda akp, chp, dtp ve mhp'nin oy oranlarını tahmin edeceksiniz. ilk kupon, yurt genelinde belediye genel meclisi seçimlerindeki oy oranları hakkında olacak, ikincisi ise istanbul büyükşehir belediye başkanlığı seçimleri ile ilgili. tahmini sonuçlarla gerçek sonuçlar arasında en az fark bulunan kupon, lotoyu kazanmış olacak. kazanana hep birlikte bravo diyeceğiz. ayrıca bu blogda kendisine bir entry hakkı tanıyacağım; ne büyük bir şeref yarabpi!

tabii, kuponlarınızda başka partilerin oy oranları üzerine de tahminde bulunabilir, ankara izmir bağcılar alsancak gelibolu vs. seçimleri hakkında da yorumlarda bulunabilirsiniz.

sevgili blogseverler, haydi eller yorum butonuna, tahminler havaya!

17 Mart 2009

otoportreler 4

francis bacon'ın otoportreleri, picasso'nun elinden çıkmış zeki müren'lere benzemiyor mu?

14 Mart 2009

alman konsolosluğu falan

ümit kıvanç'ın her yazısı güzel de, bu seferki ayrı hoş. siz bi önce onun yazısını okuyun, sonra aşağıyı.

kendi konsolosluk maceralarımı uzun uzun anlatacak takatim yok şimdilik. ama konsolosluk vize bölümü şefine, bana söylediklerine karşı "das macht kein sinn" ve "ich kann deutsch, können Sie türkisch?" gibi çıkışlarım olduğu, bu vesileyle kayda geçmiş olsun. devamında da vizemi lakırt diye alıverdim.
ha bir de, bu seneki frankfurt kitap fuarı'nda, bizim sabancı'dan ayşe gül altınay konuşmacı olarak davetliydi; ama konsoloslukta vize problemi çıkıp da gelemeyince, onun yerine konuşan ve "türkiye'de insan hakları" konulu toplantının açılışını yapan fotoğrafçı atilla durak, ilk on dakika boyunca alman konsolosluğu'nun hıyarlıklarından uzun uzun bahsetmiş, ben de durak başka konuya geçmeden salonda bir alkış başlatmış, biraz içimi rahatlatmıştım.
bu blogda da her zaman beceriksizliklerimi hikaye edecek değilim canım.

11 Mart 2009

akp'lilerin partizanlaşması

siyaseti de seviyorum yani napalım. arada bikaç yorum yapmaktan kendimi alamıyorum. bir de burada siyaset üzerine small talk yapacak kimsem yok, o yüzden aklımdakileri ancak bloga aktarabiliyorum.

internetten takip ettiğim kadarıyla, akp seçmeninde, yani gümüşhaneli muhafazakar çiftçiden göbekli çokbilmiş neo-liberal köşecilere kadar uzanan yelpazede, feci bir partizanlaşma gözlenmekte. çoğunda, ezelden beri pek bir yüksek sesle çalışan savunma mekanizması, gürültüsünü korumaya devam etse de, eski çamaşır makineleri gibi tangır tungur sesler çıkarmaya ve kendini tutamayıp kostaklanmaya başlamış gibi. bu iyi bir şey mi? evet!
1. partizanlaşmak insanı eğitir. akp'ye sessizce oy verip, yakınlık kurdukları mentalite iktidara geldiğinden beri kişiliklerini kurabilmeye, varlıklarına kategorik bir biçim vermeye, biçimlerinin toplumsal aynada yansımasını bulabilmeye başlamış olanlar, şimdi bir aşama daha öteye giderek ses çıkartıyor ve "akp süperdir ulan taam mı?" gibisinden dikleniyorlar. bu da elbette çok doğal, ve iyi. çünkü ses çıkarmak iyidir; partizanlaşmak, bir çeşit kirliliğe yol açsa ve çok temel bir düzeyde kalsa da, dünyayla entellektüel bir ilişki kurmak demektir. ilk başta ağzınızdan çıkanı kulağınız duymayabilir, ama zamanla duymaya başlar. korkulacak tarafları olsa da, sessizlikten iyidir.
2. türkiye'de ve bütün dünyada, sanırım, partizanlaşmak inişe geçişin hem göstergesi, hem de inişin dikleştiricisidir. sessizliğin sağladığı mağduriyet zırhının ortadan kalkmasını sağlar. çoğumuzun ne mal olduğu, ancak ağzımızı açıp gözümüzü yumduğumuz zaman anlaşılır. dolayısıyla, akp'nin partizanlaşması, aynı zamanda akp'nin açıksözlüleşmesi ve o geniş koalisyonu bir arada tutan çekirdek mentalitenin daha berraklıkla ortaya çıkacak olması demektir. bunda hayır vardır.

08 Mart 2009

akademik şeyler

sanat teorileri, sosyal bilimler falan, genelde erkeklerin okuduğu, ya da üstüne yükseklisans yaptıkları bölümler değil. bu bölümlerde ders veren erkek hocalar da, alışmışlar etraflarında kız öğrencilerin dönüp durmasına, abuk subuk ne anlatıyorlarsa kağıtlara defterlere şakır şakır not alınmasına, sanki ağızlarından her çıkan kelime bilgelik damlasıymış gibi muamele edilmesine, öyle sınıfta, eh işte tipi falan da biraz düzgün, türkiye'den gelmesine karşın iyi bir eğitim almış ve kendisini dosdoğru ifade eden bir erkek görünce garipsiyorlar. önce afallıyor, sonra da haksızlıklara başlıyorlar. bunları mort edince, biz burada hanım arkadaşlarımızla al gülüm ver gülüm konuşuyorduk sen şimdi niye limon sıktın ki, der gibi suratınıza bakıyorlar.
tabii ki burun kıvırırım akademik kariyere, zavallı orta yaş üstü erkek profesörleri gördükçe.

03 Mart 2009

otoportreler 3

arshile gorky'nin kendisini baştan yaratmaya olan düşkünlüğü, sahte kişilikler ve yalan geçmişler uydurmasından da belli. o yalanları söylemesine sebep olan her ne ise, onca otoportreyi çizmesine de sebep olmuş olmalı. ancak, diyaloğu ve sözlü iletişimi sevmeyen gorky'nin insanlara kendisiyle ilgili anlattığı olmadık hikayeler, belki de çizmeden duramayan ellerinin tuval üzerinde yarattığı benzersiz sahiciliğe yol açan simetrinin göz ardı edilesi yarısından başka bir şey değil. sanatçı ve annesi öyle vurucu bir resim ki, egoyan'ın ararat'taki istismarı bile, onun güzelliğinden çalamıyor. bundan neredeyse yüz yıl evvel van'daki bir fotoğrafçıda çekilmiş olan fotoğraf, new york'ta soyut dışavurumculuk'un habercisi eşsiz tablolardan birine dönüşüyor.

"The child at Shushan's side is Gorky, but the son for whose eyes she is searching stands outside the painting, in the room where Gorky is working, and the Self-portrait is the image which Gorky presents to her in answer to her questioning gaze." (Matthew Spender, From a High Place: A Life of Arshile Gorky, 2003: 182)

ilki fotoğraf (1912). ikincisi sanatçı ve annesi (ca. 1926-1936). üçüncüsü otoportre (ca. 1937)





başka bloglar: eş dost tanıdık ve sevgi saygı çerçevesi