evden, hannover'deki sprengel museum'a gitmek için çıkmıştım, çünkü cumaları sprengel'e giriş bedava. ancak en sevdiğim kotum kirli, diğer kotlarımsa sevdiğim paltomun altına giyilemeyecek kadar bol olduklarından dolayı, neden aldığımı bilmediğim ve aslında hiçbir koşulda bacaklarıma geçirmemeye çalıştığım parlak kotumu giyiverdim (parlak kot nedir ya?). bremen'in griliğinde evde devamlı ışık yaktığımdan, ancak bu ışıklar sarı renkli olduğundan, kot aynada kabul edilebilir bir manzara sundu. oysa dışarı çıkar çıkmaz fark ettim ki, kot günışığında inanılmaz derecede parlıyor, neredeyse ışık saçıyor. ancak tekrar eve dönüp kotumu değiştirmekle zaman kaybedemezdim zira treni kaçırırdım. bu nedenle gözümü kotumdan alamayarak mahsun mahsun tramvay durağına yürüdüm. durağın bir köşesindeki üniversite çağına gelmiş iki kız ve bir erkekten hiçbirinin kotu parlak değildi; hatta hepsi gayet düz renkli, tek tonlu, oldukça klasik kotlardı. diğer tarafta yaşlarına yaraşır biçimde seslerini ayarlayamayarak konuşmakta olan iki ergenin kotları da parlak değildi. üstelik, kotlarının dikişlerinin renginde bile bir kontrast, siyah kota yeşil dikiş, mavi kota sarı dikiş oyunculuğu yoktu. kotumdan ve kendimden utanmaya devam ederek tramvaya bindim. tramvaydaki insanların pantolonlarını da incelemeye başlayıp, yaşlı amcaların bile benimkinden daha güzel, üstlerine daha iyi oturan kot pantalonları olduğunu fark edince iyice bunalıma girdim. bindikten iki durak sonra, yani şehir merkezinde kendimi tramvaydan atıp, hannover'i müzeyi falan boşverip kendime kot almaya karar verdim.
kredi kartımı son deneyişimde çalışmamıştı. bu kredi kartımda biriken borçtan olabileceği gibi, o kitapçının (evet hep kitap alırım) pos makinesinin (pos makinesi mi onlar nedir? "pos" diyorlar gibi geliyor ama emin değilim) hıyarlığı da olabilirdi. ancak, böyle işte kredi kartım falan çalışmayınca biraz kızarıp bozaran bir adam olduğumdan dolayı, kot pantolonumun da parladığı bir günde kredi kartımın çalışmama ihtimalini kaldıramayacağım için, kot almaya kararlıysam gidip bankadan bir güzel para çekmem gerektiğine karar verdim. ancak para çekmem için bankaya gitmem, yani şehir merkezinin tam aksi köşesine kadar yürümem gerekiyordu.pantalonumdan yansıyan ışığın bremen'in anıtlarında, kiliselerinde, belediye binasında, postanesinde, garında falan dolaştığını düşünüp herkesçiklerin benim pantalonumun farkına vardığını hissederek koşar adımlarla gidip para çektim.
sonra, aynı yolu geri yürüyüp, galeria kaufhof denen salak mağazaya girip, hiçbir tezgahtarın bana musallat olmayacağını umarak pantolon bakmaya başladım. tabii ki bir tezgahtar bana musallat oldu ve ona düz renkli, normal bir kot istediğimi söyleyince, bana çeşitli alternatifler sunup hepsini elime tutuşturup deneme kabinlerine yolladı. şimdiii, bunu bilmenize fazla imkan yok, ama şöyle bir gerçek var ki, benim belim fazla ince ve basenlerim fazla kalın. artık kadınlık hormonlarım mı fazladır nedir, böyle tuhaf bir anatomim var. bu nedenle de üstüme doğru düzgün oturan bir kot bulmam çok zor oluyor. ya kot bütün kalçamı sımsıkı sarıyor ve salak bir görüntü oluşturuyor, ya da kotun beli düşüyor ve yüksek belli pantalonlar bile kendilerine ancak düşük bel pozisyonunda yer bulabiliyor. sonuç olarak tabii ki kot falan alamayıp oradan çıktım. çıkınca, havanın da kararmasının etkisiyle, kotumun eskisi kadar parlamadığını fark edip, belime oturuşu ve paçasının boyunu da takdir ederek onun aslında oldukça iyi bir kot olduğunu düşündüm. tabii ki müzeye gitmediğim için kendimi suçladım ve kaybettiğim iki saatlik zamanı telafi edebilmek umuduyla hızlı hızlı eve döndüm. bugünü de böyle harcadım işte.
bu bir değil iki değil benim ömrüm hep böyle geçiyor. o yüzden de hiçbir iş göremiyorum. oof of.
3 yıl önce
Takipcinim Tankut
YanıtlaSilÖzellikle hormonlarla ilgili yorumuna bayildimm :)
Lütfen hep yaz :)
hahahhah tankut öldüm okurken, bu ne ya : ))
YanıtlaSilayrıca üzülme canım, benim de basenlerim tuhaf biçimde fazla kalın; bahsettiğin sorunu ben de yaşıyorum. bolak pantolonlar giyerek kamufle ediyorum tatlı basenlerimi.
o hangi akla alındığı bilinmeyen, yıllarca gardrobun ücra köşelerinde kendisinin tek alternatif olarak kalacağı günü bekleyen tüm parlak/bol/çirkin kotların allah belasını versin. ama kabahat senin demeğe dilim varmıyor ama kabahatın çoğu senin, canım kardeşim; ne diye o kotu gurbet ellere de taşırsın :)
YanıtlaSilteşekkürler arklar yalnız olmadığımı bilmek güzel. umut sarıkayalık durumlar bunlar aslında ve neden başımıza bu kadar çok geliyo ya!
YanıtlaSilya bu pantolon mevzusu, ilginc bir sekilde erkeklerin en az kadinlar kadar takintili oldugu ama yine ilginc bir sekilde disa vurmadigi takintilarindan biri galiba. benim de gecen sene staj icin amerika'ya geldigimde, ucuz diye aldigim levis in her cesit kotu, uzerlerindeki 32-32 (evet kisayim) yapiskanlariyla dolabimda bosa yer kaplamaya devam ediyor. paraya kiyip alacaksin kardesim pantolonu da, burdan cikardigim ders budur.
YanıtlaSilben 2 tane kotumun paçasını yaptırmıştım lakin bi tanesi biraz fazla kısa olmuştu. hatta bi gün dışarı çıkacakkene kotlardan birini giymiştim. sonra aynanın karşısına geçip "yok lan bu kısa olan şimdi dışarı zibidi gibi çıkmayayım" diyip diğerini giyip apar topar evden çıkmıştım. sonra otobüste oturunca kotum dizaltı hip-hop modelini alınca "lan diğeri doğruymuş ehe mehe" diye hüzünlenmiştim.
YanıtlaSilbi de otobüsten ininca herkesin paçalarına bakıp istanbul anadolu yakasının ortalama paça uzunluğu ve ideal kot paçası gibi kavramları beynimde iyice oturtmuştum. o gün verimliydi ya. bi de müzeye gitsem tam olacakmış demek
benim de kot pantolonlarla iligili sorunlarım var. özellikle bazı çok sevdiğim kotlarımın yine bazı çok sevdiğim ayakkabılarımla çoğu zaman uyuşmaması (renk açısından değil daha ziyade görüntü, ayakkabının kot paçasına olan oturuşu/uyumu) durumu yüzünden vaktiyle oldukça sıkıntı çektim. şimdi son birkaç senedir ayakkabılarımla uyuşmayan hiçbir kotumu giymiyorum. bu yukarıdaki "tedirgine"nin yorumuna da katılıyorum. dolabın bir ucunda asılı duran, birilerine verilemeyen ya da atılamayan kotların allah belasını versin. çünkü gözlemlerime dayanarak konuşuyorum, bu kotlar insana zaman kaybettirmekten başka hiçbir şeye yaramıyorlar. arada sırada değişik bir şeyler giymek istediğinde -ve her nasılsa hep acelen oluyor bu durumlarda- bu kotları çıkarır bir şans daha verirsin. tam içine siner gibi olduğu an "yok yok" der çıkartır ve başka kombinasyonlara gidersin.
YanıtlaSilfark ettim ki artık kotlar konusunda çok katı bir tutumum var. bir kota birden fazla şans vermiyorum. ne belde ne bacaklarda ne de boyda pek sıkıntı yaşamıyorum fakat paçada çuvallayan kotların bir daha yüzüne bakmıyorum. ayrıca bol paçalı kot pantolon diye bir şey niye var bunu hala anlayabilmiş değilim. bence yasaklansın.