Namluyu üstümde, tam alnımın çatına nişanlanmış gördüm. Birazdan patlamasını, kurşun yemiş bir kafayla dereye düşmeyi bekledim. Tek kurşun yeterdi iyi nişan alınırsa. Uzun saçlarımın arasından fışkıracak kanın suyun üstünde pespembe köpükten oluşturacağı takımadaları saymayı, kızıl bir saç teli inceliğinde başımdan çözülüp dere aşağı uzamasını, saçlarımın siyah bir yosun parçası gibi suyun içinde güzelce dalgalanmasını, dua edercesine açılmış avuçlarıma sırtlarını sürterek geçen yavru balıkların kendilerini sevdirme arzularını hayranlıkla karşıladığımı hayal ettim.
Murat Yalçın (2009) Kesik Hava, YKY, s. 99
türk edebiyatı'nda şiddetin böyle estetize edilişine daha önce rastlamamıştım. ne ömer seyfettin'in pornografik vahşetine, ne de yaşar kemal ya da necati cumalı'nın mücadeleci şiddetine benziyor. zaten niye benzesin? yalçın'ın bu kısa paragrafı, van gogh'tan tarantino'ya kadar uzanan başka bir şeyi, japonist bir estetiği çağrıştırıyor. sanki çinliler göktürklere ırmak başında pusu kurmuşlar gibi hissetirtiyor. insanın anime seyredesi geliyor. ama orada bitmiyor. bak hele; insan bir anda, şu japon mangalarının, osmanlı minyatürlerine ne kadar benzediğini de fark ediveriyor. bir de tabii, bunu anlaması için, kafasındaki bilgilerin arasından uzun bir slalom yapmak durumunda kalışına hayıflanıveriyor. tabii akıl bu, orada durmuyor, devam edip, orhan pamuk gibi bir adam olduğu, o adam benim adım kırmızı'yı yazdığı ve bu satırların naçiz sahibi o kitabı küçük yaşta anadilinden okuma ayrıcalığına sahip olduğu için, bir anda kendini tekrar iyi hissediyor da, lafı daha fazla uzatmıyor.
3 yıl önce
Güzel yakalamışsınız Tankut Bey, estetize şiddet - kulağa biraz yabancı geliyor esasında - olmasa da Ömer Seyfettin'de, aklıma hemen Bomba geliyor, ve takiben Millî Romanlarda ancak şiddetin yüceltilmesi var, ya da şiddeti uygulayan ve estetize edilen yüce savaşçının yanında sönük kalan bir şiddet var. Mesela Nihal Atsız'da yiğit erlerin kılıçları, zırhları, kalkanları uzun uzadıya anlatılırken iş onların kullanımına gelince kısacık betimlemeler var.
YanıtlaSilmerhaba belki,
YanıtlaSilhem takip ettiğiniz, hem de yorum yaptığınız için teşekkürler. evet, o ekol malum. murat belge üşenmeyip bu konuda iyi analizler yapmıştı. halil berktay da taraf'taki birkaç yazısında dokundurmuştu. bu konularda aklınıza gelen başka bir referans var mı?
tankut
Aklıma bir başka örnek daha geldi gelmesine; ama nereye koyarız bilmiyorum, uzun uzadıya tasvirlere ancak herhalde işkenceyi konu alan romanlarda rastlarız, ama onlara estetik demek mümkün olmaz herhalde. Gerçi şimdi bunları yazarken, direkt şiddet değil ama acıyı estetize etmek üzerine bir sürü şey var galiba. Aklıma hemen Kemal Tahir vs. geliyor, Yaşar Kemal'i koyduğun kategoriye daha çok uyuyor gibi. Ali ben bu arada, kibar girişim yanıltmasın eheh.
YanıtlaSilcanım benim ya! :)
YanıtlaSilben de kim bu enayi hem sizli konuşuyo hem de bey falan demiş diye geçirdiydim içimden.
aslında acı'nın estetizasyonu bizde çok daha fazla. yani arabesk müzik neredeyse tamamen bunun üzerine. bence acının, acıyla birlikte yoksulluğun estetizasyonu "köy edebiyatı"nda falan da var. evet, yaşar kemal bu kategoriye daha çok uyuyor, saatlerce yürümekten topukları çatlayanlar, sıcaktan enselerinden şıp şıp ter damlayanlar. tabii, "acı"dan ne anladığımıza bağlı. hem acı hem şiddet deyince, beden temsilleri başlıca referans oluyor.
bunlar bi yana, leonard'a gidiyo muyuz???
Bu yorum yazar tarafından silindi.
YanıtlaSilçok para anacım, iksv'den birini kafalamadıkça zor. bu arada yukarıda aradığım bulamadığım laf acıya ilişkin "çile"ydi, bence gene bir başarı, bir üstesinden gelme durumu olduğu için öyle bir uzun uzadıya tasvir ayrıcalığına sahip. bizim kültürde mazlumluk işi tuhaf bir iş gerçekten.
YanıtlaSilaslı erdoğan'ın son kitabı ilginç olabilir bu açılardanlar.
YanıtlaSil