16 Kasım 2008

tc sıkar beni

ana haber bültenlerinden önce televolelerde gösterilen, serdar ortaç'la atilla taş'ın göğüslerini gere gere linçe yeltendikleri o gece hep aklımda. o zamanlar ben dinlemezdim, ama birçok arkadaşım dinlerdi. sonradan ben de dinlemeye başladım. atilla ilhan'ın şiirini bestelemesi çok ilginç gelmişti; halbuki ne kadar anlaşılır bir şeymiş. o mahur beste çalar, ateş düştüğü yeri yakar. ahmet kaya öleli sekiz sene olmuş.

ölümleri ve sürgünleri olumlayan bir bakanımız var. cinayetten, vahşetten, açgözlülükten, düzenbazlıktan bahsederken kılı bile kıpırdamayan bir bakan. sonra da reddeden, kıvıran, çevir kazı yanmasıncı. kendini bütün dünyanın dışında kategorilemeye çalışan bir ülkemiz var; bu şekilde kendini koruyacağını sanan, anlaşılmamaya çalışmak için çelişkiler yaratan, böylece bir kimlik oluşturabileceğini düşünen, bu uğurda ahlakı zihninden dışlayan, o yüzden de yalnız kalan, yalnızlıktan ve kayıptan medet uman, kaybetmediği vakit kendi kolunu bacağını kendisi kesen bir ülke. ya sev ya terket: yokluğun bize armağan olsun be hacı. kıvırmayın ya, kıvırmayın artık yeter. ona "soykırım" derler. reddetmesi, konuşmaması, örtmesi, yapmasından daha da ayıptır. hele ki onu hala olumlu bir şeymiş gibi anarlar. ne o beton kirliliği temizlenir, ne o fabrikasyon cehaletin izleri silinir. ya da bilmem, belki de herşey on beş günde değişir.

32. gün'de mustafa'yı tartıştılar. zavallım can dündar, terbiyesini ve orta sınıf türk aydını mahcubiyetini elden bırakmayarak dinledi söylenenleri. karşısında üç toraman, filmi şöyle değiştir, böyle değiştir diye akıl verdiler. bir de şu var tabii: "cumhuriyetimizin böyle zor bir döneminde." cumhuriyetin hangi dönemi zor değildi ki, hangisinde çalkalanmıyordu bir aşağı bir yukarı? gözlükleri ve süveteri ile gönüllerimizdeki cumhuriyet aydını resmine can veren turgut özakman, cumhuriyet aydınının bütün çelişkilerini de sergilemekten geri kalmıyordu. "can benim oğlum gibidir" ile başladığı konuşmasıyla, babalıktan çocuğunu azarlamaktan başka pek bir şey anlamadığını belli ediyor; rıdvan akar'ın meraklı bir sorusuna, böyle bir sorunun sorulmasını dahi kabul edemeyeceğini belli eden bir sinir ve muhatabına haddini bildirme alışkanlığıyla cevap veriyor, "atatürk yalnızdı" yargısını evirip çevirip "atatürk eşsizdi" yargısına devşirmek için çırpınıyordu.

işte böyle. tc sıkar beni, yakar beni, oyalar beni.

4 yorum:

  1. yeni layout hayırlı olsun
    bu yazı uslup olmasa da içerik olarak bizim arkadaşlarla beraber yazdığımız ellestirmen.blogspot.com yazılarımızı hatırlattı. ama bunlara kafayı takıyosun abi, takmadıysan yol kısayken dön, bağımlılık yapıyo
    hem hazır bremendesin, sktr et :)

    YanıtlaSil
  2. Sevgili ayva rendesi,
    Sinan Kolat'ın bana henüz haber vermesi üzerine takip etmeye başladığım bloğunun bünyemde alışkanlık yarattığını söylemek isterim.
    Biraz daha yazsan diyorum...
    Ayrıca da Masumiyet Müzesi'nden nefret ediyorum (İstanbul'a döndüğünde etraflıca konuşulabilir)
    Sağlıcakla kal. Oralarda fazla cozutma.
    Kayansel.

    YanıtlaSil
  3. ahahh! çok teşekkür kayansel. ya evet masumiyet müzesi biraz sıkıcıydı, ama istanbuldan uzakta olunca insana bayağı iyi geliyor.
    sinanko, abi bunlara kafa takılmaz mı ya! bu arada ellestirmene bakıyorum çok iyi yav. ama sen 225 beygirlik evinrude hızında yazıyorsun birader, bende 9.9 johnson var.

    YanıtlaSil
  4. hahah evinrude neydi diye baya düşündüm ama sonunda buldum, hem evinrude hem johnson kafamda aydınlandı bi anda.

    YanıtlaSil

başka bloglar: eş dost tanıdık ve sevgi saygı çerçevesi