mehmet açar edebiyata 90lı yıllarda başlayan yazarlarımız arasında en sevdiklerimden. anarşik rehavet dışarıvurumcu öykücülüğümüzün, siyah hatıralar denizi bilimkurgu edebiyatımızın, hayatın anlamı ise bir yaeı-anti-kahraman üzerinden postmodern türkiye'de günlük hayat karmaşasını nakleden ve sayıları gittikçe artan roman türümüzün tartışmasız en iyi örneklerindendi. çok uzaklarda bir yaz ise, 70lerden bu güne ülkemizin eğitimli sınıfının başından geçenleri bir aşk hikayesi içerisinden anlatan romanlarımız arasında en samimilerinden biri gibi duruyor. ama dilindeki aşırı nahiflik, baş kahramanın ablaklığı, duygusal değişimlere dair betimlemelerdeki sönüklük; esere gölge düşürüyor.
romanla ilgili benim en çok ilgimi çeken nokta ise, yirmi sene önce yazılmış iki ayrı roman ile benzerliği; ümit kıvanç'ın 'bekle' dedim gölgeye'si ve ömer madra'nın romanımla sana bir ses...'i. üç romanda da, arkadaşlarının gölgesinde kalan, eğlenmeyi, hayattan zevk almayı ve duygularını dışa vurmayı arkadaşları kadar iyi beceremeyen karakterlerin üzerinden anlatılagelir 80'lerde aşk, dostluk ve siyaset. üçlü/dörtlü arkadaş gruplaı da, tercihen iki/üç erkek ve bir kız, bahsettiğim romanların çekirdek kadrolarının vazgeçilmezleridir. bu, 80'li yıllar temsil edilmeye çalışıldığında ortaya çıkan başlıca form, ya da 70'lerin sonu ve 80'lerin başındaki hayatımızın hatırlanışına özgü en belirgin durum olabilir mi?
tabii, çok uzaklarda bir yaz'ı okumak, benzer bir dönemi ele alan başka bir eserin yetkinliğini ve özgünlüğünü bir kez daha ortaya çıkarmış oldu: orhan pamuk'un sessiz ev'i. bir de, cem akaş'ın daha 1993'te yazdığı 7'sindeki sevişme sahnelerinin, erkek yazarların elinden çıkma romanlarımız arasındaki benzersizliğini nasıl olup da hala koruyabildiğini düşündürttü.
Birkaç alıntıyla bitirelim:
"Solcu bir dayısı ve plajda sürekli kitap okuyan bir annesi olan bir kızı bile hep Ali gibilere mi kaptıracaktım?" (59)
"1983 yazında Cem'le Bodrum Kalesi'ne karşı sigaralarımızı tüttürürken içten içe memleketin geleceğine damga vurmaya hazırlanan kişiler olduğumuzu düşünüyorduk ama generallerin sağladığı "huzur ve güven ortamında" abilerinin çektikleri acılar karşılığında hayatları bağışlanan küçük kardeşler olduğumuzu galiba hiç unutmayacak ve bunun vicdani muhasebesini hiçbir zaman tam olarak yapamayacaktık." (88)
188'nci sayfada başlayıp bitmez tükenmez şahane bir cümle var, ama onu şimdi yazamam çok uzun.
"Çınaraltı'ndaydık, aniden masada geri çekilip kollarımı kavuşturdum ve 'Macaristan'ı kapitalist bir ülke zanneden biriyle bütün bunları niye konuşuyorum ki?' dedim." (252)
"Hiç şaşırmamıştım. Mustafa gibi 70'li yıllarda siyasetle ilgisi olmayan daha birçok arkadaşımın AKP iktidarı sonrasında Aktatürkçülük ekseninde süratle politize olduklarını hatta AB karşıtı haline geldiklerini biliyordum." (264)
3 yıl önce
bahsettiğiniz diğer kitapları okumadım ama ben Çok Uzaklarda Bir Yaz ı çok beğendim, farklı noktalara takılarak..
YanıtlaSil