söz verdiğim gibi. 47 hikayecikten oluşan musiki bu'daki kısacalardan dört örnek aşağıda. iyi okumalar. kitap, bizim gyayıngrubu'nun geyikligece serisinden.
1
kırların ötesi olduğunu bilmez mi kişi, bilir elbet, ama bu bilgiye el sürmesini gerektirecek yaşantılarla sıkça karşılaşmaz.
"her nesnenin ötesi vardır" bilgisi kişiye rengini vermez, dünyada sayısız biçim olduğu görülür de her biçimi vareden temel 'maya'nın o biçimin tüm biçimlere olan mesafesi olduğuna dikkat edilmez, işte her nesnenin ötesi var, yaşamak sıcaklığı bu 'öte'nin kalıbı içinde görülür. "öte bilgisi"ne ulaşmak üzere biçimlere bakılıyor, ama nereden nasıl bakılırsa bakılsın herhangi besteyi biçimleyen "sessizlik parçaları"nın seslerin arasına nasıl uzaklık kattığı üzerine pek konuşulmaz, susulur o noktada, musikiye kulak verilir, "ah ne güzel başlıyor mesafe" denilir. o sırada hiç kimsenin aklına su içmek gelmez, teki bile çeşmeye gidip bardağını doldurmaya davranmaz, boş bardaklardan etrafa bakılır, etraf uzaklaşmakta, susuzluk boş bardağı dürbünleştirmektedir, bardağın boşluğuna sığan görünüm su değildir: musiki bu.
23
kum saatlerine bakın, çölü ne güzel özetliyor öyle değil mi? değil, aslına bakılırsa çölü özetlemiyor kum saatleri yaşamdaki değişimlerin aynı hızla düştüğünü gösteriyor, değil mi? bu bile değil belki, belki de sadece şu: kişi bakınca aynasızlığını kavrıyor, zamanın aynasızlık demek olduğunu kesin biliyor, bu da olmadı mı? olmadı, ama şu var işte: her kum tanesi nokta kadar, nokta kadar olmak değil de, nokta olmak ne kadar anlamlı görünüyor öyle değil mi, öyle değil: musiki bu.
27
kısımlar halinde yaratılmış insan: zamana değen yerleri kanlı imiş, mekana değen yerleri kaslı imiş, ölüme değen yerleri canlı imiş, dile getirebilirmiş insan hem varlığı hem yokluğu, hatta dile getirmeğe yok olanlardan başlamışlar, her ne ki zaman içre değilse onu aramışlar, bulamamışlar, dile getirmişler, dilin yetmediğini görünce ezgiye vardırmış akılları onları, ardından dili ezgiye vardırmak bilgisine erişmişler, ardından işitmekten dinlemeğe köprü kurmuş bilinçleri, sonra akılları şuna varmış: "her ölünün başına taş dikmeli," herkes bu buluşu düşünmeden kabul etmiş, ölülerini terk etmemeği öğrenmişler: musiki bu.
47
bütün gece dostu gencay'ı düşündü. memurluk sınavına hazırlanıyor gencay, başarmak istiyor. başarması için önünde engel yok. geçmişinin, durmadan şimdinin içine doğru geliştiğini görerek hem geçmişten hem şimdiden kurtulmanın hesaplarını yapmaktan kendini memurluk sınavına istediği gibi veremiyor. gencay için ne yapabilir, bunu düşündü. gencay'ın başarması için allah'la sabaha kadar konuştu. anlamlı konuşmanın ardından bir şeyleri eksik yaptığını düşünmeye başladı. biçimsiz bulduğu yaşlı ağacın gövdesini sırf gencay memurluk sınavını kazanabilsin diye okşadı. ileri gidip suratsızlığıyla meşhur papağana "anlam" kelimesini öğretmeye çalıştığı yarım saat. çok kötü küfürler eden iki çocuğa sakız verdi. gördüğü en pis köpeğe belirgin biçimde gülümsedi. bunlar da yeterli olmazdı. arabasını gencay'ın başarılı olabilmesi için yıkadı. gıcırdayan kapıyı menteşelerinden öptü. gencay'ın sınavı kazanması için son bir hamle kalmıştı, cesaretini toplayıp onu da yapmaya karar verdi: şehir meydanının en kalabalık olduğu an avazı çıktığı kadar bağırdı. "işte insanlar! işte! işitilmeyen bu, işte musiki bu!"
3 yıl önce
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder