Bu işlem özgürlüğü birçok gereksiz ikilemi aşma yolundadır şüphesiz; yeter ki arada sırada, nerede olunduğu belirlensin, aygıtın niçin burada işleyip başka yerde başarısız olduğu sorulsun; kısacası, bu akış halindeki bilim kendini anlasın, kendini ilkel ya da varolan bir dünyanın temelinde kurgu olarak görsün, ve kör işlemler için idealist bir felsefede "doğa kavramlarının" taşıdığı kurucu değer olma iddiasını ne sürmesin. Dünyanın, adsal tanımlamayla işlemlerimizin X nesnesi olduğunu söylemek, bilim adamının bilme durumunu mutlağa eriştirmektir - sanki olmuş olan ya da şimdi olan her şey sadece laboratuvara girmek için varolmuş gibi. "İşlemsel" düşünce, bir çeşit mutlak yapaycılık olmaktadır - sibernetik ideolojide görüldüğü gibi (burada insan yaratıları doğal bir bildirişim sürecinden türetilmektedir; bu süreç de insan makineleri modeline göre tasarlanmıştır). Eğer bu düşünce türü insanı ve tarihi yüklenirse ve, onlar konusunda temas ve konum yoluyla bildiğimizi bilmiyor gibi davranıp onları, -ABD'de düşkünlemiş bir psikanalizin ve kültüralizmin yapmış olduğu gibi- kimi soyut göstergelerden yola çıkarak kurmaya girişiyorsa ve böylece insan gerçekten, olduğu düşündüğü manipulandum olmaktaysa, o zaman insanla ve tarihle ilgili artık ne doğrunun ne de yanlışın kaldığı bir kültür düzenine, hiçbir şeyin uyandıramayacağı bir uykuya ya da kabusa giriliyor demektir. (28)
Aklın en yüksek noktası zeminin ayaklarımızdan kayışını mı fark etmektir; devam edilen bir şaşkınlık durumunu tumturaklı bir şekilde soruşturma diye mi adlandırmaktır, daire şeklinde yol alışı araştırma diye, tam olarak olmayanı Varlık diye mi adlandırmaktır? (80)
Göz ve Tin, Maurice Marleau-Ponty (fransızcası 1964; türkçesi 1996, Ahmet Soysal, Metis)
3 yıl önce
abi tam 15dkdır okuyorum -baya merak ettim çünkü neyden bahsettiğini. az çok bişey anlayabildiğimi sanıyorum. baya net bi kabustan bahsetmiş adam. sene de 64; baya öngörü sahibiymiş. dili de kabus gibi maşallah.
YanıtlaSilyalnız bir soru; eğer sen anlayabildiysen: işlemden neyi kastediyo? işlem özgürlüğü, işlemsel düşünce falan gibi laflar havada kalıyo onu anlamadıkça.
sartre herşeyi marleau-ponty'den çalmıştır derler. büyük bir çoğunluk da mp'nin 20. yy'nin en büyük filozofu olduğunu iddia eder. ama az yapıt vermiş ve erken ölmüştür. bu iddiaların arkasında, aslında benim de mp'yi severek okuyuşumda biraz şu yatıyor: çok sezgisel bir şekilde, tam da bunları yazdığı sıralarda çatallanmaya başlayan beşeri ve sosyal bilimlerdeki paradigmaların bir sentezi, hadi sentezi demeyelim de bir orta noktası, ya da bir çeşit muhtemel dirsek temasına işaret etmesindedir. hem sartre ile hem de lacan'la iyi arkadaş olmasını; hem heidegger'den hem de bergson'dan bunca etkilenmiş olmasını da böyle açıklayabiliriz.
YanıtlaSilpeki nedir bu orta nokta: evet, her şey görecelidir falan, ama evrensel prensipler de mevcuttur. belki bir öz yoktur, ama gerçek vardır.
işlemden kastıysa, herhangi bir bilimsel metot, akıl yürütme şekli. orada "işlem zgürlüğü"nden bahsediyor.
genelde bütün bunları da fenomenolojiye dayandırıyor. önce algıladıklarınıza, gözünüzün önündekine, kulağınızın dibindekine bakın demeye getiriyor. böyle haldır huldur teorilere girişmeyin diyor. reality check gibi bi teorisyen yani. ama akıllı da bir adam olduğu için, ona buna laf yetiştirip siyasetti miyasetti kendini kasacağına, genelde sanat üzerine yazıp düzenli tenis oynuyor.
ya böyle yazınca sanki yukarıda yazanları ben çok süper anlıyormuşum gibi durdu, ama işte bir tarafından tutunca bu kadarcık anlayabiliyorum diyebilirim.
tamam çaktım şimdi. ve daha da ilgimi çekti. saolasın tanky
YanıtlaSil