uzun bir trenin ışıklı camları demiryolunun setinin üstünden gürültüyle akıp gidiyor. yolun öbür tarafında, birkaç yıl öncesine kadar bir kereste şirketinin deposunun durduğu yerde yeni yapılmış evler var. mutfaklarda akşam yemeği hazırlayanları görüyorum. eski şirketin 1950'lerde kanada'dan ithal ettiği kerestelerle birlikte getirtip kanalın kıyısına yerleştirdiği kızılderili totemi sivri gagalı kartalları, korkunç yüzleri ve iki yana açılmış kanatlarıyla hala eski yerinde. çok değil, bir on-on beş yıl sonra kimse bu totemin nereden çıktığını hatırlamayacak, gerçek bir totem olduğunu bile bilmeyecek.
castle sokağına sapıyor, berkhamsted okulu'nun karanlığa gömülmeye başlamış tuğla yapılarının önünden geçip bir kez daha anacaddeye çıkıyorum. biraz ileride birinci dünya savaşı'nda cephede ölen berkhamstedli gençlerin anısına dikilmiş gri, taş anıt duruyor. hep yaptığım gibi, durup üstünde yazan adların birkaçını okuyorum. hala dükkan levhalarında ya da kasabanın telefon rehberinde karşıma çıkan soyadları. doğa gibi, ölüm de ingiltere'de her yere sokuluyor. ülkenin her köşesindeki savaş anıtları rönesans şairlerinin, bir gün öleceklerini kendilerine hatırlatmak için yazı masalarına koydukları kafatasları gibi.
bu anıt, yolculuk dönüşü kasabayı kolaçan etmek için çıktığım küçük turun uç noktası. artık eve dönmekten başka yapabileceğim bir şey yok. yıllardır hayatım küçük bir kasabada küçük bir evde doğayla ölümün gölgesinde yaşadıklarımdan ibaret. tek özgürlüğüm bunları görebilecek kadar yabancı olmam. şimdi gidip uyuyan bilgisayarımı uyandırmalı ve yazmaya başlamalıyım.
şavkar altınel, tepedeki yabancı, anı, 2009: 12.
3 yıl önce
ben de bu kitabı elime alıp baktım şöyle bi ama nedendir hatırlamıyorum, satın almadım. nasıl kitaptır, zaman/mekan nedir kısaca bahsedersen sevinirim canım.
YanıtlaSilşavkar sanırım ingiliz edebiyatı doktorası yapmış, ingilizceden türkçeye bolca klasik çevirmiş, britanya'da bir yerlerde oturan sevimli bir abimiz. tepedeki yabancı'da, britanya'nın olmadık köşelerine yaptığı yolculukları anlatıyor. galler'in küçük köylerine gidip dolaşıyor, ya da karısının iskoçyada yaşayan hasta annesini gezmeye çıkartıyorlar falan. ferahlatıcı bir kitap. ama "ben bunu şimdi niye okuyorum ki?" gibi bir hisse de kaptırıyor insanı. böyle 15 kadar deneme mevcut kitapta.
YanıtlaSilama o değil de, bugün "revanche" diye bir film izledim o çok güzeldi deniz.