çalışma masamı sattığımdan beri cam önündeki ufak yuvarlak masada çalışıyorum. kar yağdığından, daha güzel oluyor böylesi. beş küçük apartmanın arka taraflarının baktığı bir boşluk. karşı apartmanın birinci katında oturan yaşlı kadın arada arka balkonuna çıkıp bir şeyler silkeliyor ya da balkonundaki karları süpürüyor. her seferinde tam karşısında beni görüyor, ama selamlaşmıyoruz.
yarın ev sahibi gelecek. bir de yeni kiracı. benim buradaki son haftam ve hayatımın son üç finali. yine sabaha doğru birşeyler çiziktirip göndereceğim herhalde, şimdilik aklıma yazacak pek birşey gelmiyor. bir tanecik werder maçına gidemedim, ona yanıyorum. bir de, meğer bremen'in çikolatacısı hachez'in evimin dibinde fabrika satış mağazası varmış, ben gidip gidip kent merkezindeki şık cholocaterie'lerinden alıyordum salak gibi, ona da yandım. bir de çıkıp iki bira alayım sabaha doğru paper'ım bitince kendimi ödüllendiririm demiştim, gidip yanlışlıkla alkolsüz bira almışım.
ama son günlerde süper filmler izledim:
atom egoyan - where the truth lies (2005)
jim jarmusch - limits of control (2009)
nicole kassell - the woodsman (2004)
erik poppe - deUsynlige (2009)
bir de ufak bir ece ayhan pastişi:
düzayak çivit badanalı bir kent nasıl kurulur
ve içinde birikmiş ut çalan kadın elleri?
3 yıl önce
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder